Korku & Kayıp…..

Korku öğrenilmiş bir duygu durumudur. Duygularımız ise, bizi var eden, yaşam sürecinde deneyimlememiz gereken, doğuştan varolduğu gerçeğidir. Tabi bu duyguların, gelişim sürecinde aile ve çevre tarafından nasıl yönlendirildiği ve öğretilmeye çalışıldığı, bazende sabote edildigi ayrı konudur.

Korku ögretisi, kişinin aslında güvenlik ve yaşamı devam etmesi için gereklidir. Ancak kişi bunu idrak edemez, unutur, bütün duygularına veya onun için en önemli duygusuna yansıtabilir. Bu durum , kişiyi gerçekte yaşamak istediği duygulardan alıkoyar.

Kaybetmeye yüklenen korku;

Kaybetme duygusunu aslında yaşamı, zamanı kaybetme şeklinde geliştirmesi gerekirken, kişilere veya sahip olduklarına( sahip olduğunu zannetiklerine ) yansıtır. Zihin bilinçli durumda bunu, kendi varlığını kaybetme, güvenlik korkusu anlamında olması gerektiğini farkederse bu korku kaybolur. Yaşamın akışına güvenip, yaşananları ve yaşanacakları kabul etmek, yani ilahi düzene güvenmek korkunun yok olmasına yardımcı bir duygudur. İlk kaybetme duygusuna gidilmesi gerekir. Çocukluğunda yaşadığı duyguyu, olayı, esas kaynağını, hatırlayıp kabul etmesi ve o anı orda bırakması gerekir.

Çok kontrol edilemeyecek durumda ise destek alarak bu durumdan çıkabilir.

Çünkü kişi herhangi birini, anne, baba, kardeş, eş, dost sevgili, çocuk, iş, para, mal gibi durumlara indirgediği zaman mutlaka ki bunları kaybeder. Bilinçsiz bir şekilde, aslında kaybetme korkusunu büyütür. Bu korku büyüdükçe sistem büyük olan duygusunu ona yaşatır. Öyle komut alır. Zihin bilinçli olmadığı zaman, alt bilinç ilkeldir ve duygularla hareket eder. En büyük duygusuna bakar. Veeee

Sistem harekete geçer. Kaybetme duygusunun büyük olduğu duruma bakar ve onu yok eder. Yok etmek içinde gerekli söylem ve hareketlerde bulunur. Bu defa kaybetmenin acısını çok büyük yaşar. Sistem tekrar çöker. Çünkü acı korku oranında büyümüştür. Ve böylelikle kısır döngüye girer. Kaybetmemek için gereksiz, fazlasıyla aşırı, baskı, koruma, hapsetme yada tamamen serbest bırakır. Burda da kayıp gerçekleşir. Sistem herşeyi bilir. Kendinden çok önemsediği herşeyi püskürtür. Ve yanlızlığa iter. Bu defa yanlızlık duygusu onu acıtır.

Yani,

Sistem her zaman denge ister. Dünya örnektir insanoğluna. Dengede döner; gecesi, gündüzü, yağmuru, karı, soğuğu sıcağı, güneşi, ayı, gezegenleri,eylemler boylamlar, yıldızlar herşey dengededir. En ufak bir dengesizlikte nasıl allak bullak olunacağı yok olacağı biliniyorsa kişinin sistemide öyledir.

İnanç ve iman algısıyla bakacak olursak; evren insana hizmet eder, sonsuz, koşulsuz sevgi ve sınırsız kaynak ile insanoğluna yaşaması gerekenleri önüne sunar, her yaşanması gereken yaradanın izni ve emriyle kişiye sunulur, tesadüf yoktur. Kişi konfor alanından çıkmayıp, sahip olduklarını kaybetme korkusuyla, yeniye, tekamülde olması gerekene, yol almaktan, yaşamaktan korkar ise, akışa, inandığına karşı gelmiş olur ve burda kibir ortaya çıkar, şirk denen durum hasıl olur. Burda kişinin inanç ve imanını da sorgulaması gerekir.

Bizler sınırlı bir yaşam için burdayız ve yanımızdakiler de. Varlığıyla mutlu olduğumuz, bize verilmiş süreci ” biz “olarak, ‘ birey ” olarak geçirebileceğimiz, güzel, mutlu, huzurlu bir yaşam dileğiyle

Sevgiyle kalın.

Reklam

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s