Kainatın, toplumun, hayatın oluş ve işletiminin bazı kanunları vardır. Bu kanunların dünyaya, yeryüzüne, ülkelere ve yaşamın içinde çeşitli işleyişlerine yansımaları vardır.
Birey olarak akıl sağlığı yerinde olan bir kişi; istediği gibi davranamaz, soyunamaz, bağıramaz, küfür edemez, adam öldüremez, şiddet uygulayamaz! yani kişinin özgürlük sınırı, diğer bir kişinin özgürlük sınırı başladığı yere kadardır.” Ben özgürüm istediğim şeyi yaparım ” demek ütopik bir durumdur.
Bu kurallar hem kendimizi, hemde diğer kişileri koruyabilmek için uymamız gereken durumlardır.
Bir taraftan da özgürlüğümüz kısıtlansın diyede çeşitli kurallar ve kanunlar isteriz. Bizi kısıtlasın durdursun aşırıya gidilmesin diye.
Kurallara uyma ve itaat etme zorunda bırakan şey aslında içsel sınırlarımızı kendimizin yapamıyor olmasından kaynaklıdır.
Bu sınırı, kişi kendi yapamadığını düşündüğü zaman, dışarıdan birinin sınır koymasını ister. Özgürlüğü alabilme konusunda dirençleri vardır. Kişinin kendine neyin doğru, neyin yanlış olduğunu bilemediği durumlarda ihtiyaç hisseder.
Bu sınırları belirleyen kişi, diğeri için, kendi duygu ve isteklerine göre davranacağından, sınırladığı kişiyi zorlar ve özgürlük duygusunu baskılar.
Kişi kendi kalbini, kendi şuurunu, kendi ruhundan gelen sese itaat etmediği sürece hayat içerisinde özgür hissedemez.
Yaşamda, kendi sınırlarını korumak için, gerek kural koyucuları, gerek ruhsal anlamda kalbinin sesini dinleyerek özgürlük duygusunu yaşar. Dinler öğretilerinde de kalbin maneviyat anlamında otoritenin sesi, doğru yolu gösteren pusula olduğu bilinir.
Özgürlük sınırdır aslında. Kendi sınırlarımızı belirleyip, bu sınırları koruduğumuz ve duygularımızı tatmin edebildiğimiz kadar özgürüz.
Sevgiyle kalın.